Perşembe, Eylül 22, 2016

Renaissance

Ben kaplumbağalar üzerinde araştırma yapan bir bilimadamı yada bu canlıların sağlık sorunları konularında yüksek deneyimi tecrübeleri olan birisi değilim. Sadece bir zamanlar hata yaparak aldığım 2 kaplumbağaya elimden geldiğince bakmaya çalışıyorum çünkü yapamadım doğaya salamadım. İlk yıllar çok araştırırdım çok okurdum ama artık onuda yapamıyorum.

Yıllar önce bu blogu açarken soru cevap olmasını düşünmemiştim. Sadece internette araştırma yaparken toparladığım bilgileri yazacağım bir blog olacaktı. Yıllar içinde ilgim azaldı tek tük yazılar yazdım , bazen uzun aralar verdim , hiç ilgilenmedim. Yorumların soruların uzun zaman farkına bile varamıyordum çoğu kez.

Eğer dikkat edilirse ilk yazdığım yazılar 2006 yıllarından , yani tam 10 sene önceki yazılarım.
O yazıları değiştirmedim yazdığım gibi aynen bıraktım. İlk günler konuya bakış açım bugüne göre daha farklıydı bunu sizde rahatça algılayabilirsiniz.

O zamanlar eve değişik tür kara kaplumbağalarından arıyor vede ayrıca birkaç tanede su kaplumbağası almak istiyordum. Hatta bu iş için büyük ebatlı bir akvaryum aldım. Pompalı şelaleli akarsulu köpükten arazi modelleri üstünde çalışmaya başladım. Kolay değildi tecrübem yoktu yaptıklarımı beğenmiyordum iş uzadıkça uzadı. Fakat bu uzamanın bana çok büyük faydası oldu.
O geçen süre içinde forumlarda ölen kaplumbağaları ve yabancı sitelerdeki sorunları okudukça çözümü olmayan sorunları gördükçe nasıl bir hata yaptığımı anladım. "Kaplumbağa almayın" yazımda bu konuya biraz değinmiştim.

Bilinçlendim ve değiştim. Ben bu değişimime şakayla karışık Renaissance ( Rönesans , aydınlanma çağı ) diyorum. Su kaplumbağası almaktan ve Trakya kaplumbağası (Hermanni boetgeri ) aramaktan vazgeçtim. Arazi modellerimi imha ettim. Forumlarda neden eve su +kara kaplumbağası alınmaması gerektiğini , bu ticaretin neden durması gerektiğini izah etmeye çalıştım. Çoğu kez itiraz edildi bazen kavgalar çıktı , destek verenlerde oldu. Sonunda yıllar geçti bu güne geldik su kaplumbağası ithalatı yasaklandı.

Şu aralar malesef sürüngen ve kaplumbağa forumları ya silindi yada yetersiz kaldı.  İnsanlar sorularına yeterli cevap bulamaz oldular.
Bu konularda sorulan sorulara uzaktan doğru birşeyler önermek gerçekten zor. Çok düşünüyorum ve cevap yazmakta zorlanıyorum çünkü o minik canlıları umursuyorum.

2006-2007 yıllarında forumlarda yazdığım 2 yazıyı bloga eklemeye karar verdim. UVB-Kalsiyum ve kaplumbağalar arasındaki ilişki ve de Kış uykusu hakkında bilgi veren yazılar.

Soruları olanlara bir fikir verir diye umuyorum.

Frozen 2016

Kaplumbaga Kalsiyum UVB

Bu yazıyı 2007 yılında forumlarda yazmıştım. Gelen sorular üzerine bir fikir vermesi açısından buraya eklemeye karar verdim

Lütfen yazıldığı tarihi dikkate alın 

Kaplumbağa Kalsiyum ve UVB ışını

UVB yani Ultraviole B ışını 320-260 nm dalga boyu aralığındaki elektromanyetik ışımanın adıdır. UVB ışınının ne olduğunu ve önemini anlatabilmek için önce güneş ışığından ve UVB ninde içinde yer aldığı UV ışınlarından kısaca bahsetmek lazım. Çünkü yapay kaynaklarla da UVB ışını üretmek mümkün olsada dünyamızdaki en kuvvetli doğal UVB kaynağı güneştir.

GÜNEŞ IŞIĞI :
Güneş ışığı Güneş tarafından yaratılan çeşitli dalga boylarındaki elektromanyetik ışın demetlerinden oluşur Dalga boyu ölçümünde nm ölçüsü yani nano metre -1 metrenin milyarda biri - kullanılıyor. Biz güneş ışığında bulunan ışın demetlerinden sadece 700 nm ve 400 nm dalga boyları arasında kalan ışınları çıplak gözle görebiliyoruz ama bazı kişiler 740 - 380 dalga boylarındaki ışınlarıda görebiliyorlar .Bu skalanın üstünde veya altında kalan dalga boylarındaki diğer ışınlar ise çıplak gözle görülemezler.
Bu görülebilir ışınlar da çeşitli dalga boylarına göre değişik renkleri oluştururlar Güneş ışığı prizma tarafından kırıldığında duvarda oluşan renk tayfı işte bu ışınlardır. Bunlar dalga boylarına göre sırasıyla

740-625 nm arası kırmızı
625-590 nm arası turuncu
590-565 nm arası sarı
565-500 nm arası yeşil
500-440 nm arası mavi
440-380 nm arası mor ışığı oluşturur.

Not : Renklere ait dalga boyları internetteki farklı kaynaklarda bir miktar değişebiliyor. Sanıyorum örneğin yeşilin tam olarak hangi dalga boyundan itibaren cam göbeği mavisi olarak adlandrılması gerektiği konusu tam kesin değil. Diğer renkler içinde böyle olsa gerek örnek kırmızı ışık için 740-620 nm dalga boyu veren kaynaklarda var 700-630 nm diyende. Ben renk dalga boyları için vikipedi Türkçeyi kaynak aldım. ( kaynak 1)

Yukardada görebildiğimiz gibi çıplak gözle görebildiğimiz en büyük dalga boyu kırmızı , görebildiğimiz en küçük dalga boyu ise mor ışındır dır
Kırmızı rengin hemen üstünde yer alan yani görülebilir ışınlardan daha büyük dalga boyundaki ışınlara KIZIL ÖTESİ - İNFRARED ( 740 nm -1 mm ) ışınları diyoruz
Mor ışığın hemen altında yer alan yani görülebilir ışınlardan daha küçük dalga boyundaki ışınlara da MOR ÖTESİ - ULTRAVİOLE ( 400 - 200 nm ) ışınları diyoruz.

EK BİLGİ :
Bu bölümü konu hakkında ek bir bilgi vermek için yazdım okumadan da geçebilirsiniz.

Bugün kullandığımız bazı dalga boyları kabaca şu şekilde sıralanıyor

RADIO WAVES | MICROWAVES | INFRARED | VISIBLE LIGHT | ULTRAVIOLET | X-RAYS | GAMMA RAYS

3 km den 30 cm kadar RADYO DALGALARI (am radyo , tv , fm radyo dalgaları)
30 cm den 1 mm ye kadar MİCROWAVE DALGALARI
1 mm den 750 nm ye kadar İNFRARED DALGALARI
740 nm den 380 nm ye kadar GÖRÜNÜR IŞIN DALGALARI
400 nm den 200 nm ye kadar ULTRAVİOLE DALGALARI
100 nm den 0.01 nm ye kadar X RAY DALGALARI
0.01 nm den daha küçük GAMMA DALGALARI

micrometre (um) 0.00000 1 m (1 X 10-6 m)
nanometre (nm) 0.000000001 m (1 X 10-9 m)


GÜNEŞ IŞIĞINDAKİ ULTRAVİOLE ( UV ) IŞINLAR VE UVB IŞINI
UV ışınları 400-200 nm dalga boyları arasında yer alan ışınlara verilen ad. Görüldüğü gibi en düşük dalga boylu görünür ışın olan mor ışınlar ile UVA ışınları 400-380 nm dalga boyları arasındaki bölgede biraz iç içe girmiş durumda. Ultraviole ışınlar kendi aralarında dalga boylarına göre 3 bölüme ayrılıyor UVA , UVB ve UVC

UVA : Dalga boyu 400-320 nm arasında olan ışınlarıdır. Bu ışınlar ışığın olduğu her yere ulaşabilirler yeter ki ortamda güneş ışığı olsun. Buluttan camdan yada ozon tabakasından kolayca geçerler ve kolayca yansırlar.UVA ışınının normal yaşamsal davranışlar üzerinde etkileri vardır yani yeme içme hareket etme ve üreme gibi davranışlarımızı aktive eder.

UVB : Dalga boyu 320 - 260 nm arasındaki ışınlardır Bizim için önemli olan esas ışın işte budur. Deriye temas ettiği takdirde ciltte bir reaksion oluşur ve vücut D3 vitamini sentezlemeye başlar. Bu UVB ışını UVA ya göre biraz daha nazlı bir ışın mesela buluttan bayağı etkileniyor camdan ise ancak %5 oranında geçebiliyor.

UVC : Dalga boyu 260 - 200 nm arasında yer alan ışındır. Çok tehlikelidir, hücrelerde tahribat yaparak canlının ölmesine yol açar fakat dünyamızı saran ozon tabakası tarafında tamamen süzülür ve dünya yüzeyine ulaşamaz.Eğer ulaşsaydı dünyada yaşam kalmazdı.Ozon tabakasındaki delik işte bu açıdan risk taşıyor.Akvaryumlarda sterilizasyon amaçlı kullanılan UV ışını işte bu ışındır Mikro organizmaların hücre yapısını bile tahrip ederek zararlı mikropları öldürür tabi bu arada bizim için yararlı olan bakterilere de hiç acımaz onlarıda yok eder.
Güneş ışığında bulunan bu her 3 UV ışınının da fazlasının cilt kanseri yaptığı kesinlik kazanmıştır.

Not : Renklere ait dalga boylarında olduğu gib UV ışın çeşitlerindeki dalga boylarıda farklı kaynaklarda birbirinden değişik yazılmış.Mesela ingilizce vikide dalga boyları 400-320 , 320-280 , 280-200 olarak yer alırken Kaynak aldığım yazıda (Kaynak 2) 400-320 , 320-260 - 260-200 olarak verilmiş. İnternetten bilgi almanın bazen böyle dezantajları var.


UVB IŞINI NEDEN ÖNEMLİ :
D vitamini doğada 2 farklı biçimde bulunuyor bitkisel gıdalar da D2 biçiminde ve hayvansal gıdalar da D3 biçiminde. D vitamini ( D2 veya D3 herhangi biri ) bünyede mutluluk etkisi yaratan bir vitamin. Yazın içimizin açılması kendimizi daha mutlu hissetmemiz biraz da kış mevsimine göre daha fazla aldığımız güneş ışınları sebebiyle vücudumuzda artan D vitamini sayesinde oluyor.

Fakat canlılar ve özellikle kabuk yapısına sahip sürüngenler için UVB ışığının apayrı bir önemi daha var. Besin yolu ile alınan kalsiyumun vücuda yararlı hale gelebilmesi için D3 vitamini şart. D3 vitamini aslında vitamin değil vücut tarafından üretilen bir hormon ama vitamin olarak geçiyor. Kaplumbağa D3 vitaminini bir miktar besin yolu ile alsada esas önemlisi kendi vücudunda sentezlediği miktardır. Vücutta D3 vitamini (hormonu) sentezlenmesini sağlayan ise UVB ışınıdır. Bu ışın canlıların derisine ulaştığı zaman deride bir reaksiyon oluşuyor ve vücutta bulunan 7-dehydrocholesterol biraz kafa karıştıran karışık bir yöntemle D3 vitaminine dönüşüyor. Kaplumbağa vücudunda yeterli seviyede D3 vitamini oluşmuşsa ancak o zaman kalsiyum bağırsaklardan emilebilir ve kalsiyum metabolizmasını destekleyebilir bir hale dönüşebiliyor aksi takdirde büyük çoğunluğu işe yaramadan vücuttan atılıyor. Kaplumbağa sağlığı açısından UVB ışınının önemi D3 vitamini sentezlenmesini sağlaması ve bu sayede de kalsiyum metabolizmasının vede kabuk ve iskelet yapısının desteklenmesinden geliyor. D3 vitamini bu açıdan olmazsa olmaz bir vitamindir. Eğer kalsiyum metabolizması desteklenmezse kaplumbağalarda MBD ( Metabolic Bone Disease) diye bilinen kemik yumuşaması oluyor ve işin sonu ölüme kadar gidiyor.

Yukarda UVB ışınını anlatırken UVB ışınının nazlı olduğunu ve pencere camından % 95 oranında geçemediğini söylemiştim. Bu da demek oluyorki kaplumbağalarımız pencere yada akvaryum camı arkasından güneş aldığı zaman belki ışık alıyor , ısı alıyor hatta UVA ışınıda alıyor ama malesef UVB ışını alamıyor Bu yüzden güneşlendirme mutlaka arada cam olmadan direk olarak yapılmalı.

Peki bu D3 vitaminini başka bir yöntemle sağlayabilirmiyiz. Evet UVB ışını dışında bir yol daha var oda besin yolu ile alması. Eğer kaplumbağamız direk olarak güneş göremiyorsa D3 vitamini içeren vitaminler kullanabiliriz. Fakat bu yöntemde bir risk bulunuyor çünkü D3 vitamininin fazlası da azı kadar sağlık açısından zararlı olabilir.Kendi vücudunda D3 üretmesi çok daha doğal ve sağlıklı olur.
D3 vitaminini suya damlatmak işe yaramaz vitaminin direk ağız yolu ile alınması lazım. Kuru yeme emdirerek kaplumbağaya verebilirsiniz. Tabi bunun yanı sıra Kaplumbağamızın besin yolu ile kalsiyum almasına da önem verilmeli. Çünkü ne tek başına D3 nede tek başına kalsiyum tam bir işe yaramıyor.

Frozen 2007
Bloga ekleme 2016

Kiş uykusu

Bu yazıyı 2007 yılında forumlarda yazmıştım. Gelen sorular üzerine bir fikir vermesi açısından buraya eklemeye karar verdim

Lütfen yazıldığı tarihi dikkate alın 


KIŞ UYKUSU ACABA BİR UYKUMUDUR YOKSA BAMBAŞKA BİR ŞEYMİDİR.?

Türkçede kullanılan uyku deyimi aslında hiçte doğru değil ve çok yanlış anlaşılmalara yol açıyor çünkü kış uykusu aslında bildiğimiz anlamda bir uyku değildir.
Gece uykusu bedeni bir ihtiyaçtır gündüz yaptığımız çeşitli aktiviteler enerjimizi tüketir bizi yorar ve bu yüzden gece biraz daha derin bir şekilde dinlenmek enerjimizi geri toparlamak zorunda kalırız yanı uykuya dalarız.
Türkçe de Kış uykusu diye adlandırdığımız özel durum ise bedeni bir ihtiyaç değildir çünkü eğer çevre ısısı düşmezse hiç bir hayvan kış uykusuna yatma ihtiyacı duymaz,Yani bedensel ve bünyesel bir ihtiyaç değildir.
Uluslararası literatürde kış uykusuna Hibernation Türkçede ise Hibernasyon deniliyor kış uykusuna yatan canlıya da Hibernatör deniliyor. Ben yazının devamın da kış uykusu değil hibernasyon deyimini kullanacağım.


BAZI CANLILAR NEDEN HİBERNASYONA GİRERLER.?
 
Türkçede soğukkanlı canlılar diye bahsettiğimiz bazı canlılar kendi ısıları yaratmıyorlar bu yüzden yaşayabilmek için dışardan ısı almak zorunda olan Endotermik türlerdir. Bu canlılar çevre ısısına bağımlı olarak yaşadıkları için ısı düştüğü zaman bünyeleri buna paralel olarak yavaşlamaya başlar bu yüzden soğukta yaşamlarına devam edemezler. Diğer bir yandan düşük ısı şartları besin kaynaklarını da ortadan yok ettiği için kışın hayatta kalmaları tamamen imkansızlaşır, Hoş her taraf besin dolu olsa dahi onlar için bir şey farketmeyecekti çünkü bünye yavaşlaması öncelikle sindirim sistemlerinden başlıyor bu durumdaykende yemek için iştahları olmuyor.

Zorlu kış koşullarının zorlamasıyla hızlı hareket edebilen canlılar özellikle bazı kuşlar rahat besin bulabilecekleri daha sıcak bölgelere göç ederek yaşamlarını korurlar diğer bazı canlılar ise kış şartlarına uyum sağlıyacak ufak değişimler geçirirler. Peki ya hem hızlı hareket edemiyen hemde kış şartlarına asla uyum sağlayamayan endotermik canlılar ne yapacak. İşte doğa onlara bu zorlu koşullarda yaşamlarına devam edebilmeleri için müthiş bir yetenek sağlamıştır. Kışı oldukları yerde ölmeden geçirebilecekleri çok özel bir bünye yavaşlaması yeteneği kısaca HİBERNASYON.

NASIL BİRŞEYDİR BU HİBERNASYON.?

Hibernasyon kısaca bir bünye yavaşlamasıdır. Ama bu öyle bir yavaşlamadır ki bünye neredeyse ölüm derecesine kadar yavaşlar. Vücut bu durumda inanılamayacak kadar az bir enerji ile uzun süre canlı kalabilir. Vücut ısısı 0 dereceye kadar düşer nabız atışları ve kan dolaşımı duyulmayacak kadar yavaşlar nefes alışları nerdeyse tespit edilemez. Hibernasyona girmiş bir canlı bu sebeplerden kolayca ölmüş sanılabilir.Düşünün ki akciğer solunumu yapan su kaplumbağaları hibernasyona tamamen suyun metrelerce altında ve çamurun içinde yaptıkları çukurlarda girerler ver aylar boyunca su yüzeyine çıkarak oksijen almaya gerek duymazlar. Bunun nasıl bir mucize oduğunu anlıyabiliyormusunuz.

Soğuk akarsularda oksijen sıcak sulara nazaran çok daha fazla bulunur. Kaplumbağalar sadece deri yoluyla mesela ağız içi derisi sayesinde sudaki bu oksijeni kullanabiliyorlar.Oksijen ihtiyacı son derece düşük bir düzeye indiği içinde yüzeye çıkmaya gerek duymadan aylarca su altında ağız içi deri solunumu ile kendilerine yeterli gelecek miktarda oksijeni sağlayabiliyorlar.

Hibernasyona girmek kadar çıkmakta uzun bir süreç ister yani gece uykusu gibi ona dokunur dokunmaz uyanmaları beklemeyin.Çevre ısısı yükselmeye başlayınca bünye bunu algılar ve kendini normal yaşam koşullarına dönecek şekilde hızlandırmaya başlar

Burada konu dışı olsa da bahsetmek istediğim ilginç bir nokta var. Ayıların kış uykusu. Kış uykusu denilince genelde ilk akla gelen canlılar ayılar oluyor. İşin esası ayıların kış mevsiminde ortadan çekilmeleri tam manasıyla bir hibernasyon sayılmıyor. Çünkü ayıların bünyesi bu esnada klasik bir hibernasyon tanımına uyacak kadar yavaşlamıyor. Vücut ısıları asla sıfır dereceye kadar düşmüyor yada kalp atışları ve solunumları hissedilemeyecek kadar yavaşlamıyor. İşte bu yüzden ayıların kış mevsimini hibernasyon yerine oldukça derin bir uyku halinde geçirdikleri söylenebilir.

GEREKLİMİDİR ?

Hiç bir canlı bedeni yorgunluğa ve uykusu ihtiyacına karşı direnemez belli bir süreç sonunda eğer dinlenemezse istesede istemesede yorgunluktan bayılır ama buna karşın çevre koşulları bozulmazsa kış uykusuna yatmadan uzun yıllar boyunca sağlıklı bir biçimde kesintisiz olarak yaşayabilirler.Güneyde sıcak ortamlarda yaşayan ve hiç hibernasyona girmeyen kaplumbağalar vardır halbuki aynı türün kuzey bölgelerinde yaşayan akrabaları hibernasyona girerler..

Gerekli olup olmadığı konusunda 2 farklı görüş var ve henüz herhangi birisi üzerinde net bir biçimde uzlaşılmış değil.
Bazıları hibernasyonun mutlaka sağlanması gerektiğini çünkü hibernasyona giren canlıların doğal geçmişlerinde milyonlarca yıl boyunca bu süreci yaşadıkları ve bu yüzden doğal sürecin aynen korunması gerektiği söylüyor
Diğer kesim ise hibernasyonun çaresizlik sonucu oluşan ve canlı bünyesinin vahşi doğada zorlu koşullar altında yaşamını devam ettirebilmek adına mecburen kullandığı bir çeşit korunma yöntemi olduğunu ve yapay ortamlarda buna gerek olmadığını söylüyorlar

Su kaplumbağaları için akvaryumlar doğal ortamlar değil son derece izole ufak sağlıksız ortamlar. Bizler bu kaplumbağaları doğal hayattan koparmışız evlerde idam mahkumu yapmışız bazı donanımların zoruyla düzgün tutmaya çalıştığımız akvaryumlara tıkmışız. Yani doğal yaşamlarında olsa bile akvaryumda soktuğumuz esir yaşamlarda  hibernasyonları eksik kalsa ne fark edecek. Zaten doğallık kalmamış ki. Kolayınıza geldiği için daha doğrusu eziyetlerinden kurtulmak için kış uykusuna yatırmaya uğraşmayın. Zaten yaşamlarını örselenmişiz onları birde bu riske sokmayın.Çalıştırın ısıtıcılarını yakın ısınma lambalarını. Su kaplumbağaları zaten taş çatlasa 3-4 yıl yaşayacak onuda hibernasyonda geçirmesinler bari.

PEKİ BİZİM DE EVDE BESLEDİĞİMİZ SU YADA KARA KAPLUMBAĞALARIMIZ VAR NE YAPMALIYIZ.?

Bilim dünyasının üzerinde uzlaştığı konu evlerde yapay ortamdaki hibernasyonun canlılar için büyük sakıncaları olduğu. Tavsiyeleri canlıların evlerde izole akvaryum koşullarında hibernasyona girmesine müsade edilmemesi buna zorlanmamaları gerektiği.Çünkü çok farklı bir olay.

Yukarda bahsettiğim gibi hibernasyon bir köşeye kıvrılıp keyifle yatmak değildir Özel şartları ve koşulları vardır. Yıpratıcı bir süreçtir. Kaplumbağanın doğadaki gibi özgürce kendisini buna hazırlaması gereklidir. Örneğin soğuk ama oksijence zengin, dibi içine gömüleceği kadar çamur olan bir akar su ortamını evde nasıl sağlayacaksınız. Canım ne fark eder suyun dibinde yatmasında akvaryumun bir köşesinde açıkta yatsın çevre ısısı 10 derecenin altında olmasında gündüz 20 gece 15 derece normal oda sıcaklığında olsun derseniz hata yaparsınız. Koşullar doğru bir biçimde sağlanmazsa sadece ısı eksikliğine nedeniyle uygunsuz koşullarda girilen bir hibernasyon hayvanın bünyesinde ciddi bir yıpranmaya ve hatta ölümüne yol açacaktır.

Bazen okuyorum " benimki odanın bir köşesinde kış uykusuna yattı baharda sapasağlam uyandı " deniliyor . Acaba gerçekten böylemidir ağzı var dili yok kaplumbağanız gerçekten de sizin sandığınız gibi sapasağlammıdır.

Bir yerde okuduğum bir yazıda hibernasyona giren kaplumbağaların sanıldığı gibi mışıl mışıl uyumadığı tam tersine uykusuzluk çektiğinin tespit edildiği yazıyordu. Şaşırtıcı değilmi.Yani uyumuyorlar aslında yaşıyorlar ama derin bir koma halinde gibi.

Hibernasyon ısısının 10 derecenin üstüne çıkmaması lazım. Bu yüzden olaya profesyonelce yaklaşan birçok kişi kara kaplumbağalarını (dikkat su kaplumbağası değil ) hibernasyona sokmak için buzdolabı benzeri ısı ayarlı özel soğutucular bile kullanıyorlar.

Sonuç olarak evde kış uykusuna girmesine müsade etmeyin. Kış günlerinin soğuk gecelerinde kara kaplumbağalarına kullanacağınız herhangi bir yöntemle az da olsa soğuğu kıracak şekilde bir ısı sağlayın , su kaplumbağaları nasılsa ısıtıcılı suya inerek orada uyuyorlardır. Bu hayvanlar gündüz değilse bile gecenin iyice düşen serinliğinde vaktin geldiğini düşünerek hibernasyon pozisyonu almaya başlıyabilirler.Kara kaplumbağaları doğal yaşamda hibernasyona girmek için illa kar yağmasını beklemezler çok daha önceden harekete geçiyorlar.Yoksa dımdızlak açıkta kalma tehlikeleri var ve onlar bunu çok iyi bilirler. Ekim aylarında görülen uyuşukluk aslında işte budur. Serinlemeyi hissediyor ama tam olarak ne olacağını bilemiyor. Sağlıklı yaşaması için yeterli ısıyı alabileceği konusunda tam emin olamıyor. Hibernasyona gireyim mi girmeyeyim mi arası bir karasızlıkta kalıyorlar.

Frozen 2007

Bloga ekleme 2016